KARANLIĞIN ELLİ TONU (FIFTY SHADES of DARKER) by E.L. JAMES




Tanıtım:
Ruhu yaralı genç girişimci Christian Grey'in karanlık sırlarının yıldırdığı Anastasia Steele, ilişkilerine son noktayı koyup bir yayınevinde çalışmaya başlar.
Ama Grey'e duyduğu karşı konulmaz çekim hâlâ etkisini sürdürmektedir. Grey yeni bir teklifle gelince ona karşı koyamaz. Nihayet her şey daha iyiye gidiyor gibi göründüğü sırada birden geçmişin hayaletleri ortaya çıkar. Anastasia, sorunlu, hırslı ve talepkâr Elli Ton'un sinir bozucu geçmişi hakkında, tahminlerinin çok ötesinde şeyler öğrenir ve ilişkileri bir kez daha tehdit altına girer.
Grey içindeki şeytanlarla savaşırken, Ana da hayatının en önemli seçimini yapmak zorunda kalır.
Ve bu kararı tek başına vermelidir... 

Ait olduğu üçlemenin ikinci kitabıdır.

Spoiler içerebilir dikkat!

 En önemlisi, yetişkin kitabıdır!!


Dumanım tütüyor…. Keşke diğer kitabı da çıkmış olsaydı da elimin altında hemen devam etseydim. Birkaç gün nasıl bekleyeceğim şimdi.

Evet, bu kitabı ilk kitaba göre daha sevilesi, güzel, romantik, komik ve daha keyif verici buldum. İlk kitapta saçımı başımı yolmuştum. Bunda yapmadım demiyorum ama daha azdı. Ana ile Christian arasında yaşananlar öyle güzeldi ki sinirlenecek ne vardı. Elena denen sokak faisesi kılıklı uyuz dışında :S

Şimdi ayrıldıktan sonra neler oldu bir bakalım.
Ama ondan önce ilk bölümü Christian’ın ağzından okuduğumuzu söyleyip bir güzel özendireyim okumayanları :)  Neyse, kızımız ayrılınca işe gidip geliyor, normalce yaşıyor gibi görünse de içinde ne fırtınalar kopuyor. Depresyonda ve kilo veriyor –fifty’nin onu böyle gördüğü andaki tepkisini okusak yürek dayanmaz. Ama tabi bu fazla sürmüyor, çünkü yahşuhlumuz kızımızdan ayrı kalamıyor ve ikinci bir şans istiyor. Üstelik de Ana’nın  istediği normal ilişki modunda ^.^  Daha ne olsun, di mi? Kızımızda fırsatı görüyor ve kabul ediyor. Ondan sonra her şey toz pembe geçmiyor ama ettikleri kavgalara göre gayet iyi bir ilişki yaşıyorlar. Gerçi o kavgalar daha çok birbirleriyle uzlaşma amaçlı ve benim oldukça hoşuma giden bir yön. Önceki kitapta çekingen olan kızımızın bu kitapta özgüveni yerine geliyor. Yani korktuğu fifty’sine kafa tutuyor ve ımm… daha seksi oluyor sanki. Tabi bunda, sevgili Christian’n da payı büyük. Ana’yı bir kez kaybetti ve ikincisine dayanamaz, bu yüzden bencilliği ve körlüğünü bir tarafa bırakıp kızımızı anlamaya, iyileşmeye başlıyor. Bunun en iyi kanıtı da bence “kalpler-çiçekler-tek diz üstü-hakim tarzı evlilik teklifi” Evet, doğru okudun. Evlenme teklif ediyor ama kızımızın cevabı dışında diğer ayrıntılar son kitaba kalıyor.

Tabi kitabımız hep böyle lay-lay-lom hop-tiri-nay-nom havasında geçmiyor. Kitabın başlarından başlayıp büyük bölümüne yayılan bir sorunumuz var ki sormayın. Sevgili yakışıklı Hakim beyimizin kafayı sıyrık eski itaatkarı elinde silah sokaklarda ve kimse ne amacı var bilmiyor ama çiftimizi baya gerip korkutuyor. Sorun çözülüyor ama çözülme kısmı beni deli eden, kudurtan ve gözlerimden ateş saçtıran bir yer oldu. Konuya girip de tekrar sinirlenmeyeceğim. Tabi, tek sorun bu değil. Biz de sorun mu yok? Ana’n patronu Jack pisliğin teki çıkıyor. Kızımızın üvey babasına buradan selam çakıyorum, çünkü sayesinde Ana, Jack denen o pislikten kendini kurtarıyor. Bu kadarla kalsa gene iyi. Christian’n baş belası, yelloz pislik Elena cadısı kızımızı iki de bir “konuşmamız gerek, konuşalım” tarzı mesajlarla taciz ediyor. Ana hepsinde de reddediyor ve bunu Christian’a söylese de olayın çözülmesi skandal tarzda bir drama sahnesine kalıyor. Yani sonlara kadar bir çözüm beklemeyin. Gerekirse unutun kadını yoksa sinirden kanser olur çıkarsınız. Vakalar böyle ama asıl okunması gereken, okudukça okumanızı getiren bölümlere hiç girmiyorum. Orası sizin alıp okumanız ve kendi cennetinizi bulmanız gereken bir konu…öhömm.

Kitapta çiftimiz dışında sürüsüyle insanı da okuyoruz. Kate ve Elliot çiftini sonlara kadar görmüyoruz, tatildeler malum. Kitabın sanırım ortalarında Kate’in kardeşi olan, başka bir yakışıklı geliyor. Onu da biri kapıyor ama söylemem. Okuyup bulun. Jose’yi de görüyoruz, unutmadan ;) Sonra bir ara bir davet oluyor. Bay ve bayan Grey çifti hayır için düzenliyor. Orada da Dr.Flynn ve yaşlı Travelyan çiftiyle tanışıyoruz.Hatta davette Ana öyle bir şey yapıyor ki, bir ara katıksız bir "OHA!" diyorum. Her zaman ki Ana işte.

 Bir dakika, bir dakika! Nasıl unuturum. Sanırım bir ara yakışıklımız ölüyordu. Gözleriniz pörtledi di mi? Biliyorum okuduğumda ben de öyle oldum. Hatta en sonunda okurken “kimi okuyoruz dediğiniz” bir kısım olacak. Yoksa o katilimiz mi? Tanıyor olabiliriz? Ayrıntılar kitaba ;)  

İç tanrıça gene kitabı keyiflendiren bir karakterdi. Bana Hilary Duffy'n bir zamanlar oynadığı "Lizzi Mcguire"ın iç sesini anımsatıyor. O da bunun gibi deliydi :) Ahhh…. Daha çok şey yazarım ama okuma isteğiniz kaçmasın. Bence yeterince şey okudunuz. Şimdi düşündüm de ilk kitapta böyle değildim. Okudum, bitti ve “ortalama bir kitap işte” demiştim. Şimdi ise ışıklar saçıyor gözlerim, ellerim son kitabı arıyor. Yani olur ki benim gibi ilk kitabı normal bulan ya da beğenmeyen olur. Bence ikincisini de bir okuyun daha sonra karar verin. Size nacizane vedamı kitabın sık kullanılan bir sözüyle yapıyorum:

 “Kaçtım, bebek”
  –Laters, baby ;)



Yorum Gönder