ZEHİR USTASI (POISON STUDY) by MARIA V. SNYDER
Etiketler:
dex,
dex yayınları,
kitap,
maria v. synder,
poison study,
zehir ustası
Tanıtım:
Celladına âşık olsan,
hapisten kaçar mıydın?
Hızlı bir ölüm mü isterdin, yoksa yavaş yavaş öldüren bir zehir mi içerdin?
Yelena idam edilmek üzereyken sıradışı bir teklif alır: Ixia'nın yeni komutanı Ambrose'un çeşnicisi olmayı kabul ederse, hapisten kurtulup en güzel yemekleri yiyecek ve sarayda yaşayacaktır. Ama komutanın en güvendiği adamı Valek, Yelena'ya Kelebek Tozu adında bir zehir içirir. Böylece Yelena Valek'ten her gün panzehir almak zorunda kalır yoksa onu acılı bir son beklemektedir. Kaçsa da, kalsan da ölüm hep arkasındadır.
Yelena her gün zehir konusunda eğitimler alır ve giderek uzmanlaşır; sarayda dostlar bile edinmeye başlamıştır. Fakat bu kez de yetimhanedeki korkunç geçmişi Yelena'nın peşini bırakmaz. Çok geçmeden, yeni askeri yönetime isyan edip eski krallığı savunan isyancılar ve görüldüğü yerde vurulması emredilen büyücüler de, Yelena'nın düşmanları arasına katılır.
Zehir Ustası, Maria Snyder'ın sürükleyici, özgün ve ayrıntılarıyla büyüleyen fantastik üçlemesinin ilk kitabı.
Hızlı bir ölüm mü isterdin, yoksa yavaş yavaş öldüren bir zehir mi içerdin?
Yelena idam edilmek üzereyken sıradışı bir teklif alır: Ixia'nın yeni komutanı Ambrose'un çeşnicisi olmayı kabul ederse, hapisten kurtulup en güzel yemekleri yiyecek ve sarayda yaşayacaktır. Ama komutanın en güvendiği adamı Valek, Yelena'ya Kelebek Tozu adında bir zehir içirir. Böylece Yelena Valek'ten her gün panzehir almak zorunda kalır yoksa onu acılı bir son beklemektedir. Kaçsa da, kalsan da ölüm hep arkasındadır.
Yelena her gün zehir konusunda eğitimler alır ve giderek uzmanlaşır; sarayda dostlar bile edinmeye başlamıştır. Fakat bu kez de yetimhanedeki korkunç geçmişi Yelena'nın peşini bırakmaz. Çok geçmeden, yeni askeri yönetime isyan edip eski krallığı savunan isyancılar ve görüldüğü yerde vurulması emredilen büyücüler de, Yelena'nın düşmanları arasına katılır.
Zehir Ustası, Maria Snyder'ın sürükleyici, özgün ve ayrıntılarıyla büyüleyen fantastik üçlemesinin ilk kitabı.
Study serisi birinci kitabıdır.
Arkadaş, bu kızın
başı hiç dertten kurtulmuyor ama benim de Valek’m ve Güç İkizler’m olacaksa Yelena
yerine beni alabilirsiniz!
Kitabı bitirmek
için sabırsızlanırken şimdi keşke yavaş okusaydım diyorum. Ama olaylar, kitap,
dili ve çevirisi o kadar okunasıydı ki okudukça okuyasım geldi ve bitti. Şimdi
de ikinci kitabı okumak için can atıyorum. Ne yazık ki ikinci kitabı henüz çıkmadığı için de ben de böyle hasretle bekliyorum.
Kitabın başları
gözümün önünde bir film sahnesi canlandırdı açıkçası. Yazarın bu şekilde
yazması farklı olmuş ve beklemiyordum. Sonuçta bu kız idama gidiyor. Yani en
azından kızımız öyle düşünüyor, o zaman bize geçmişi hakkında birkaç kelam eder
ya da “neden bu cezayı aldı” sorusunun
yanıtı verir diye düşünüyordum. Aksine kızımız olayı kabullenmiş ve orada neler
çektiği, ne kadar kaldığı gibi basit şeylerle ilgileniyor. Şimdi düşününce
böyle olması iyi olmuş. Hem farklılık yaratmış hem de daha sonraki gelişmeler
için merak duygusunu ortaya çıkarmış –hem de bolca.
Kitabın ilk
başları kızımızın idamdan dönmesi ve yeni görevini öğrenme süreci içinde
geçiyor. Malum bir yıldır da zindan da olduğu, öncesinde de zaten dış dünyayı
pek bilmediği için kızımız korkuyor, çekiniyor ve yaşadıklarını atlatmaya
çalışıyor. Bir yandan da o kadar çok şeyle uğraşıyor ki –zehirleri öğrenme, her
sabah zehri için panzehir alma, kendisini öldürmek isteyenlerden korunmak ve
daha neler neler- okurken yorulduğunuzu hissediyorsunuz. Ama korkmayın, kitap
ilerledikçe ve sizler alıştıkça okumaktan keyif alıyorsunuz. Eh, sonrada
kitabın sonunun nasıl geldiğini anlayamıyor ve bittiği için benim gibi
üzülüyorsunuz :)
Kitap boyunca hep
“bu kız bu işi nasıl yapacak, aha şimdi kesin bir şey olacak oldu” diye diye
kendimi kastım durdum. Ne de olsa kızımızın yaşamasından çok ölmesini isteyeni
var. Bir süre sonra bunlara alışıyorsunuz demek isterdim ama yanlış olur bu.
Zira yazar, bizi şaşırtmaktan asla vazgeçmiyor. Tamam, çok büyük olayları
tahmin ediyorsunuz ama olay asıl küçük ve aniden gelişenlerde yaşanıyor. Bir an
her şey durgun ve normalken bir an sonra tekrar bir ölüm-kalım mücadelesi içine
giriyorsunuz. Şimdi “çeşnicilik zaten her gün Azrail ile yarışmak
değil mi” derseniz unutmayın ki yaşama ihtimaliniz var, tabi gerçekten iyi
birer öğrenciyseniz. Ama bu ani olaylarda bu da yok. Neyse ki kızımız gizli
gücü, şansı ve becerileri sayesinde her seferinde ölümün kıyısından geliyor ve
yaşam savaşından gelip çıkıyor.
Karakterlerimize gelirsek, o kadar çoklar ki en iyisi şu şekilde açıklamak:
Yelena, bizim
idamdan dönen baş karakterimiz. Onunla tanıştığımızda bana ürkek bir yavruyu
hatırlatmıştı. Ama zamanla yaşadıklarını atlatıyor, kendine güveni geliyor,
olgunlaşıyor ve ortaya hayran olunacak biri çıkıyor. Tabi arada bizi deli etse
de ileride bu tip sorunlarını aşacağına inanıyorum. Bir de öyle saf kızlar gibi
kendisine bir iyilik yaptı diye nefret ettiği bir kişiye yumuşamaması, hemen
affetmemesi ya da onu bağışlamaması çok hoşuma gitti. Sonuçta bir tek iyilik
tüm yanlışları götürmez veya eşitlemez.
Valek, kendisi
zehir konusunda usta ve işinin ehli son serece zeki bir suikastçıdır. Komutanın
en güvendiği kişidir. Onu başlarda ciddi ve uyuz bulsam da daha sonra gerçek
kişiliği ortaya çıkıyor. Adeta muzip bir oğlan çocuğuna dönüşüyor. Hele sevdiğini
her daim koruması, idam edileceğini bilse de sırf ona bir şey olmasın diye
uğraşması eritti beni. Böyle al, bağrına bas ve herkesten sakla. Bana “bad boy”
karakterlerini hatırlatıyor ama onlar kadarda değil tam olarak. Bence onun kendi
çapında bir cool’luğu var. Onunla ilk tanıştığımızda pek sevemiyoruz, tamam
kendine çeken bir yanı var ama kızımıza yaptıkları yüzünden o da bir işe
yaramıyor. Ama sonlara doğru tüm gerçekleri öğrenince vicdan azabı da çektirmiyor
değil bu düşüncelerden dolayı.
Güç İkizleri haylaz,
zeki, başarılı ve adeta birbirlerini tamamlayan, sıkı arkadaş olan askerlerdir.
Yelena ve Valek ikilisinden sonra en sevdiğim kişilerdir. Hem yahşi hem haylaz
hem de Yelena için canlarını verecek kadar sadıktırlar. Onların olduğu
bölümlerde gülümsenmeyen yer yok neredeyse. Tartışmaları desen ayrı bir olay. Bir
başladı mı dünya umurlarında olmuyor resmen. Ama onları sevmemek aklınızdan
bile geçmiyor. Sanırım onlara daha ilk aptallıklarında vuruldum –adlarını söylemeyeceğim,
sizin de onlarla karşılaşmanızın benimki gibi olmasını istiyorum :)
Geri kalan karakterlerin birçoğu bizimle sonlara kadar kalsa da bir çoğu arada gözüküyor
ya da belli bir yerden sonra bize veda ediyorlar. Sevmediğim karakterler de bu konu
sorun değil de sevdiklerim de vardı. Hele biri var ki kızımıza ihanet etse de
vazgeçemiyordunuz. Onun hakkında hem iyiyim hem kötü. Ama ne bileyim ölünce
açıkçası gerçekten üzülmüştüm. Onun gibiler yerine keşke kızımıza hayatı zindan
eden ve onu bir türlü rahat bırakmayanlar ölse dediğim çok oldu. Hele de
kızımızın geçmişten gelenleri vardı ki sormayın onlardan daha çok nefret
ettiğimiz tek şey belki de kızımızın yetimhanedeyken yaşadıkları ve çektikleri
oluyor.
Yazar bana başta
acemilik hissettirse de kitap ilerledikçe o da Yelena gibi daha iyi oluyor. Başta
her şey karman çorman gibiyken ilerledikçe olaylar daha düzgün ve yormayan ama
aksiyonun eksik olmadığı keyif verici bir hal alıyor. Yelena ve Valek ikilisi anlaşmaya başladıklarından sonra hele tadından yenmiyor. O kısımlar beni benden aldı ama yazar bizi bu konuda ve itiraflar konusunda uzunca bir süre süründürüyor. Tek tesellimiz yavaş ama hoş bir şekilde gelişen ilişkilerinden aldığımız tatlar oluyor.
Tasvirlerinde yer ve kişi
tasvirleri yaparken sadece çerçevesini, belli kalıplarını veriyor ve gerisini
yani içini size bırakıyor. Bazı yerlerde bu hoş olsa da bazı yerlerde “keşke
daha ayrıntılı yazsaydın ya” dememe sebep oldu. Çünkü anlattığı kadarıyla düzgün
bir tasvir oluşmadı kafamda ve demek istediğini de merak ettim. Kitabın bu
kısmı sinirimi bozmuştu. Ama bir yemek tarifine ya da zehirlerin anlatımına
gelince kadın adeta döktürmüş. Biz de kızımız ile bilgileri öğreniyor, adeta
tadını alıyoruz. Hatta bir ara bir tatlı tarifi vardı. Öyle bir anlatmıştı ki
zorlasam yediğimi hissederim.
Kitapta sinirimi bozan bir diğer şey ise zaman
geçişlerinin çok hızlı olmasıydı. Yani satır başı, hop şu kadar zaman geçti, bitti. O
arada neler olduğunu anlatsa da geçen zamanı hissedemedim. Tamam, yapraklar
dökülmüş, grileşmiş ortalık felan da daha yavaş bir şekilde yapsaydı ya da
birazcık daha detay vererek yapsaydı da okurken o hissi yakalasaydık keşke. Bana
aradan zaman geçse de hala yerinde sayıyormuş ya da sadece arkadaki dekoru değişmiş
gibi geldi.
Zaman geçişlerinde
yaptığını daha sonra açıklamasını yapacağı ama o an için gereksiz gözüken
detaylarda yapmıyor. Onları yazarken yazar sizi yavaşça konudan uzaklaştırsa da
yine aynı ustalıkla alıyor. Sanırım bu da benim için diğer konunun telafisi
oluyor.
Son olarak kitap
bize gayet güzel bir şekilde veda ediyor ama aklımızda yeni sorularda
oluşturuyor. Tam her şey rayına oturdu derken yeni bir yol gözüküyor ve kızımız
sevdiklerinden ayrılıyor. Bakalım ikinci kitapta bizi neler bekliyor.
Bu sefer çok
uzun yazdığımı fark ettim ama öyle dolu ki insan ne yazsa yetersiz kalıyor. Okuduğunuza
pişman olmayacağınız bir kitap bence. Yelena’yı seveceğinize inanıyorum. Eğer okursanız
yorumlarınızı da bekliyorum. Bir daha ki buluşmamıza kadar kitaplarınızla mutlu
kalın =)
1 comment
okumak istiyorum!!
Yorum Gönder