AŞKIN GÖLGESİ by GÜLŞAH ELİKBANK | ÖN OKUMA PARTİSİ


Herkese bir başka Parti'den daha merhabalar! :)

Bir süre ara verdiğimiz ve yapmaktan zevk aldığımız Ön Okuma Partisi etkinliğimizin bu seferki konuğu Yabancı Yayınları'ndan 18'inde çıkacak olan "Aşkın Gölgesi by Gülşah Elikbank" kitabımız... Ön okumamıza geçmeden önce ufak hatırlatma yapayım; bu gün partimizin üçüncü günü yani benden önce ön okumamızın 2 parçası daha var ve onları okuduktan sonra bugünkü parçayı okumalısınız ;) Ve merak etmeyin, parti takvimimizi de paylaşacağım ki erişmeniz daha kolay olsun :D


Parti Takvimi

  14 - 18 Nisan 2014

1. Gün: Tuğçe'nin Kitaplığı
5. Gün: Yorum Durağım


Takvimimizi de paylaştığımıza göre sıra geldi ön okumamıza :) Unutmadan, postun sonundaki rafflecopter ile çekilişe katılabilir ve kitabımıza imzalı kazanma şansını yakalayabilirsiniz:

Tanıtım:

Geçmişin peşini bırakmadığı bir kadın ve zamana direnen bir aşk…

Edebiyat profesörü ve yazar olan Esma, kocası öldükten sonra kızı Ece ile birlikte Berlin’de yaşamaya başlar. Sürekli annesiyle sorunlar yaşayan on yedi yaşındaki kızı Ece, bir gün bodrumda bir kitap bulur ve o kitapla birlikte annesini hiç tanımadığını fark eder. Bu kitabı bulmasının ardından Ece ve annesi Esma’nın hayatı hiç beklemedikleri şekilde değişecektir.
Gülşah Elikbank’ın kaleme aldığı ve dokuz ülkede yayımlanan romanı Aşkın Gölgesi, aile, arkadaşlık ve aşk üzerine yazılmış, insanın içini ısıtan sıcacık ve etkileyici bir roman.

*****

Ön Okuma:

Ece mektubu bir solukta okuduktan sonra, kitabın sayfalarını da içinde başka notlar bulma umuduyla karıştırdı, ama başka bir yazıya rastlayamadı. Kitabı yazan bir başkasıydı, fakat mektup belli ki kitabı anlatıyordu, hem de annesinin dilinden. Bu işte bir gariplik olduğu kesindi, ama ne? Annesi bir konferans için Paris’teydi. Ece dün gece okuduğu heyecanlı Dan Brown kitabı yüzünden uykusuz kalmıştı. Kitabı elinden bırakamadığı için uyuması sabaha karşıyı bulmuştu. Zaten üç saatlik uykusunda da Dan Brown’ın gizemli dünyası peşini bırakmamıştı.

Oysa annesinin dönüşüne kadar uyanık kalmak istiyordu.

Bugün Ece’nin 17. yaş günüydü. Annesinin bu özel gün için günlerdir hazırlandığını tahmin edebiliyordu. Gecenin sürprizlerini de oldukça merak ediyordu. Bu kitap onu uyanık tutmak için iyi bir arkadaşa benziyordu. Alt kattaki oturma odasına geçip kendisine bir meyve suyu hazırlarken, keşfedilmeyi bekleyen bir sırra yaklaştığını hissediyordu. Annesinin uçağının inmesine daha beş saat olduğuna göre, bolca vakti var demekti. Kitabı kararlılıkla ve en çok da sebebini bilmese de içini kemiren bir merakla okumaya koyuldu.

Aysız Geceler
Eskişehir/1988

Gecenin epeyce ileri bir saatiydi. Daha fazla kavga etmeye mecalleri kalmamıştı. İki sevgili suskun ve yan yana oturdular bir süre. Belli ki ikisi de biraz sonra yeniden alevlenecek tartışma için aradıkları kelimeleri bulmakla meşguldü. Paylaşamadıkları neydi, tartışma neden çıkıp da bu kadar büyümüştü, hatırlayamıyorlardı. Zaten artık aralarında sık sık böyle sebepsiz gözüken, ama ardında gizliden bir nedeni olan ağız dalaşları oluyordu. Bunlar kazananı, haklı olanı hiç belli olmayan tartışmalardı.
 
Kavgaları ancak birbirlerine bağırmaktan, kendilerini haklı çıkarmaya uğraşmaktan yorulduklarında son buluyordu.
 
O anda da yorgundular, ama bu gece bir sonuca varmak niyetindeydiler. Birbirlerini bu kadar severken, birbirlerini görmeden günlerini geçiremezken, nasıl oluyor da birliktelikleri daha saati bulmadan kavgayla sekteye uğruyordu, anlayamıyorlardı! Saatin hangi vakti gösterdiğini bilmeden, yan yana, suskun bekliyorlardı. Her ikisi de kimin söze önce gireceğinin hesabındaydı. Üstelik Zeynep bu sefer gerçekten yorulmuş, bitkindi. Sakince söze başlamaya yeltendi, Ahmet’in elini tutmasıyla yine sustu. Kafasını Ahmet’in omzuna yaslayıp soluklandı, kokusunu içine çekerken düşündü. Bu koku, bu ten olmadan yaşamı nasıl da renksiz kalırdı. O an, onu kaybetme korkusu içini öyle bir sardı ki sımsıkı sarıldı sevgilisine. Ahmet, çenesinden tutup gözlerinin içine bakarak genç kızın alnına şefkatli bir öpücük kondurdu. Sonra gözlerini hızla kırpıştırarak, “Neden her zaman haklı olduğunu düşünüyorsun?” diye sordu. “Neden bana güvenmekte bu kadar zorlanıyorsun, aklım almıyor doğrusu Zeynep!” diye devam etti sorgulamasına.

Zeynep, sevgilisinin gözlerine bakakaldı o an. Bu, beklediği cümlelerden çok farklıydı. Cevabını hiç bulamadığı, dahası kendini hep haklı çıkarmaya çabaladığının bu kadar aşikâr ortada olduğunu ya da Ahmet’e olan güvensizliğinin bu kadar bilinir, elle tutulur olduğunu hiç düşünmemişti. O da kendine geceler boyu bu soruları sormuş, ama cevabını verecek cesareti hiç olmamıştı. İnsan, kendine veremediği bir hesabı, nasıl başkasına verebilirdi ki! Ya da cevabı bilmediğine nasıl inandırırdı karşısındakini? O yanıtı bilse de dile getirmekten korktuğunu nasıl anlatırdı başkasına? Ahmet parmaklarını sabırsızlıkla masaya vurmaya başlamıştı bile. Cevabın bu kadar zor olduğunu tahmin edemezdi elbette. Zeynep derin bir iç çekti önce, bedeni sanki havadaki tüm gerginlik içine dolmuş gibi gerildi. Soruyu geçiştirmesinin bir yolu olmadığı açıktı. Ya doğruyu söyleyecek ya da yeni bir yalanla bu anın üzerini kapatacak ve ertelenen sorunlarına bir yenisini daha ekleyecekti.
 
“Anlaşılan bu gece sabaha kadar uyanığız, kendime kahve yapacağım, sen de ister misin?”diye sordu Zeynep. Hem belki kahveleri hazırlarken aklına mantığa uygun, kelimelere dökebileceği türden açıklamalar gelirdi. Biraz zaman kazanmalıydı.
 
Ahmet başıyla onaylarken, “Benimki sert olsun, lütfen,” diye ekledi.
Bu cümleden Zeynep’in anlaması gereken, aralarında sert bir konuşmanın geçeceği mi olmalıydı, yoksa her zamanki gibi sadece olduğu gibi, düz bir anlamdaydı da Zeynep mi içine mecazlar, farklı anlamlar katmaya çalışıyordu, emin değildi. Zaten düşünceleri, gecenin en önemli sorusuna takılı kalmıştı: “Ona neden güvenmiyordu?”

*****

Şimdi de sıra geldi rafflecopterımıza... Herkese şimdiden bol şanslar ve keyifli okumalar :) Yarın Anime ve Kitap Sever bloguna uğrayıp devamını okumayı da unutmayın ;)
a Rafflecopter giveaway

Yorum Gönder