2. GÜN | BENİ SEÇ (THE SELECTION) by KIERA CASS | YORUM


Herkese tekrardan merhaba ve iyi akşamlar! 

Blog turumuzun ikinci gününe hoş geldiniz :) Dün sizlerle Beni Seç kitabımızın ön okumasını ve kitap videolarını paylaşmıştım. Onlara buradan ulaşabilirsiniz....

Bugün de sizlerle kitap hakkındaki yorumumu paylaşacağım. Ama önce isterseniz tur takvimimizi görelim. Yorumumu okuduktan sonra diğer blogları gezmeyi de unutmayın! Zira şaşırabilir ve çok hoşunuza giden şeylerle karşılaşabilirsiniz ;) 

Bu kadar gezeveliğim yeter :D  
İşte tur takvimimiz:

19 Şubat 2013
Yazar Tanıtımı -http://asabibakire.blogspot.com

Kitap Tanıtımı - http://gokkusagindakisonrenk.blogspot.com/

Ön Okuma http://kordugumhayaller.blogspot.com/
Kitap Trailer –  http://kordugumhayaller.blogspot.com/

Kitap Çekilişi – http://kitapasigi.blogspot.com

20 Şubat 2013 
Yazar Söyleşi - http://tugceninkitapligi.com/

Alıntılar - http://kitapsayfalarii.blogspot.com/ ve  http://kahvekokulukitap.blogspot.com/

Başka Bloglarda Neler Yazılmış  –http://kitaptelvesi.blogspot.com

Film Olsaydı Kimler Oynardı? – http://tarihiaskromani.blogspot.com
Peki Ya Sonra Ne Olacak? – http://tarihiaskromani.blogspot.com

Kitap Yorumu - 9 blog* birden…

*9 blog’un birden yorumlarını http://konusankitaplarileblogturu.wordpress.com  adresinde bir arada bulabilirsiniz…


 Evet, sıra benim kitabımız hakkındaki yorumuma geldi. Keyifli okumalar...

Kitap kesinlikle adını hakedercesine hem kapak tasarımı hem de konusuyla Beni Seç'likti. Çok beğendim ve okurken zevk aldım. Gerçi iki yerde sinirden başından kalktım ama onlar da olmazsa olmazlarıydı sanırım. Hele o son!!! Allah'm o son neydi öyle! Sevgili yazar, orada kesilir mi demek istiyorum. Hızımı alamayıp teşekkürü bile okudum -orayı da beğendim- Neyse, sonuç olarak: Nerde bunun devamı?? demek istiyorum...

Hızımı keseyim de biraz da konusuna göz atalım. Sonrasında son gaz dedikoduya devam ;)

Kitabımız kızımız America'nın, prensin eşi olabilmesi için ülkedeki genç kızların çağırılacağı yarışmaya davet eden o mektubu aldığı gün yaşadıklarını anlatması ile başlıyor. America o güne dair ailesiyle yaşadıklarını anlatırken bir yandan da bizi onlarla tanıştırıyor. Daha sonra ise ekrana Aspen giriyor. Kızımızın yarışmaya katılmasının nedeni. Sevgili Aspen'i de biraz tanıdıktan sonra yazar bize işkence gibi bir yavaşlıkla seçilen kızların açıklanacağı güne götürüyor. Tabi  o arada çok şey oluyor, önce seviniyor sonra hüzne boğuluyorsunuz. Ama onları da açıklayıp da hayattan daha doğrusu kitaptan soğumanızı istemem ;)

Seçimler açıklandıktan sonra ise saraya gidene kadar geçen süre hem hızlı hem de yoğun. Çünkü kızımız prosedürlerle ve hazırlıklarla ilgileniyor. Yazarımızın bunu uzatmamasını sevdim. Bir heyecan dalgasını daha çekemezdim :) Gerçi saraya gitmeden önce yaşanan bir olay var böyle heyecanlı -hatta ön okumada okudunuz- ama daha sonra yaşanacakların yanında pek bir şey de değil ha, ne dersiniz???

Saraya geldikten sonrası ise tam bir yarış hali ama bizim kızımız için değil. Çünkü o hem en baştan kazanmamak ve çok durmayıp eve gitmek istiyordu hem de zavallım benim, Aspen yüzünden oldukça kanadı kırık bir durumdaydı. Tabi bu hallerdeyken de sevgili Prens'siniz -evet sizin prensiniz, bu konuya yazının devamında değineceğim- ile gayet klasik ama devamında kesinlikle komik ve bir açıdan da belki romantik bir tanışma yaşıyorlar. Ama okurken yarıldığımı da söylemesem olmaz :D Belki de kader tam da bu zamanda ağlarını örmeye başlıyor. Çünkü ilerisi için bu tanışmanın bir önemi var. Sizce de ilk görüş, ilk an önemli midir? Kızımızın en baştan belirlediği düşüncelerini yıkıp kalmak istemesinde bu anın bir değeri var mı? Peki ya Prens, o ilk görüş için neler hissediyor? Bu garip tesadüf onun geleceğini belirleyecek mi? Peki ya Aspen, o ne olacak? Ne kadar çok soru var değil mi? Ve tüm cevaplar bir kitapta! Yani, öhhöööm, bir kısmı demek istedim. Eğer hala okumadıysanız, hemen alıp okumalısınız. Çünkü devam kitabı çeviride ;) Yeehuuu!!! :D

Hadi biraz karakterlerden ve şu sizin Prens'siniz olayından bahsedelim:

Önce Aspen; Kuruşluk ayrıntısı çok hoşuma gitti. Kendisini ilk başlarda çok sevdim. Hem düşünceli hem komik hem aşık hem de çok iyi biri olduğu için. Ama ne zamanki kızımızla kavga etti ve onu üzdü, işte o anda bende kayış koptu. Daha sonradan tekrar karşılaşsak da her yaptığı gözüme battı kendilerinin. Ki nasıl batmasın. Tamam her şeyi açıklarsın ama sen bu kızı seviyorsan nasıl onun hayatına mal olacak kuralları çiğnersin değil mi. Beni oldukça ve oldukça sinir eden bir karakter olup çıktı sonradan. Bu yüzden benim için Team Aspen macerası kapanmış oldu.

Prens Maxon; ahh, prens sendromum yok ama çok tatlı ve üstelik sa-rı-şın *.* İnsan ister istemez kapılıyor değil mi! Hele o romantik halleri, America ile konuşmaları beni benden aldı. Ahh, yavrucağızım. Uzun süre etrafında kimse yokmuş ve kızımız gibi birini bulunca nasıl sevindi derken tak! benim tüm dünyam -zilyonuncu defa- başıma yıkıldı. Kitapta bir şey yaptı ve ben sinirden kudurdum. Zaten kitabın başından kalkmamın tek nedeniydi. Bunun için rahatsız etmediğim kimse kalmadı. Daha sonra açıklama yapsa da yok arkadaş benim gözümde Team Maxon olayı da böylece kapandı :(

Gelelim sevgili kızımız Team America'ya; bu kızı daha baştan sevdim. Sistemin olduğu bir yerde hele de annesi gibi bir kadına rağmen asla sınıf ayrımı yapmadı. Hele sevdiği için yemedi yedirdi. Kimin ne diyeceğini umursamadı. Kırk yılda bir işe yarayan Aspen olmasa prenseslik yarışına bile katılmazdı! Daha sevmek için neden mi olsun derken bu seferde yarışmada asla değişmemesi ve her daim kendi oması, kimin ne diyeceğini ya da kuralları umursamadan ve sınıf ayrımı yapmadan kendi hizmetçilerine davranışını, onları korumasını okudum ve bir kez daha sevdim. Şu aşk üçgeni olaylarını pek sevmem ama bu kıza da hak vermiyor değilim -ya da öyle sevdim ki gözüm görmüyor. Orayı karıştırmayın siz ;) Sonuç olarak Team Maxon mı Team Aspen mi diye çok düşündüm. Sonra dedim ikisini de boşver. En iyisi Team America. Çünkü o her daim kendi <3

Diğer karakterleri de siz okuyun ve tanıyın artık ;) Kitabımıza dönecek olursak. Öncelikle kapağı aynı olsa da orjinalden ufak tefek ayrımları var ve bu ayrımlar hoşuma gitti. Belki de fazla düzen hastasıyım diye orjinalindeki "The" yazısına takıldım bilinmez ama bizim kapağımız daha iyi. Bir iyi yanı daha var o da kesinlikle taç kısmı. Orjinalden daha hoş ve asil bir tarzı var. Yazar da aynı fikirde! Çünkü herkese tacın ne kadar güzel olduğunu ve sevdiğini duyurmuştu :)

Çevirisini bilmem -orjinalini okumadım- ama imla kısmı iyiydi. Daha önceki bir kitapta sürekli rastgelince insan diğer kitaplarda buna takılıyor demek ki O.o Ama bu kitapta öyle bir sorun yaşamadım. Bu yüzden de yazıları küçük ve çok yoğun olsa da kitabı bir günde bitirdim. Bu konudaki dikkat için teşekkür ediyorum. Ve aynısını ikinci kitabında da bekliyorum sevgili DEX! ;)

Kitaba dönersek yine ve nihayet, konusu ve işlenişi bakımından oldukça seveceğiniz, kolaylıkla okuyabilceğiniz bir kitaptı. Her yaştan kitleye hitap eden ve bir bakımdan küçükken okuduğumuz Cinderella masalının modern ve distopik bir versiyonuydu. Ama işte benim için sonu kötüydü. Çünkü yazar tam kitaba yeni bir yön ve bize de iyi bir gaz vermişken kesiyor. Hayır yani şöyle uyursun da değil tam gün ışıyor ve olayın ortasında Teşekkür yazısı başlıyor. Siz de farketmeden o hızla onu bile okuyorsunuz. Ama içime su serpen yanı ikinci kitabımızın çeviride olduğunu görmem oldu. Gerçi işi daha uzun ama olsun. Umut etmekten vazgeçmiyoruz :D

Rahatsız olduğum yanı ise, yazarın zamanı çok yavaş ilerletmesi ve bunun telafisini olayların geçisini hızlandırararak ve seçimdeki 35 kız sayısını her seferinde hızlı bir şekilde şaşırtarak indirgemesi oldu. Bu kısımlarda okurken alışmak zor oldu. Çünkü tam bir sayıya ve duruma alıştığınızda yazar önce sizi yatıştırıyor sonrasında ise birden 6 kişilk bir Elite'e kalmış oluyorsunuz O.O Bu kısımları daha yumuşak bir şekilde yapsaydı daha mı iyi olurdu yoksa büyüsü mü burada onu bilemem. O konuda sizin okuyup karar vermeniz gerekecek :)

Son olarak bir soru, neden dizisinde Prens Maxon esmer ve Aspen sarışın?? Günün sorusu olma niteliği taşıyor değil mi...

Bir blog turumuzun daha sonuna geldik. Şimdi baktım da çooook uzun bir yazı olmuş. Halbuki başlarken biraz zorlanmıştım ama başladıktan sonra demek ki çenem açılmış o da elime akmış :D Bir sonraki turumuzda görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve bizi takipte kalın!

Bu arada bugün içinde çeşitli süprizlerle de karşılaşabilirsiniz. Diğer blogları ziyaret etmeyi sakın ha ihmal etmeyin ;)


**Dex Kitap’a katkılarından dolayı teşekkür ederiz!


 
Team Aspen:
<a href="http://konusankitaplarileblogturu.wordpress.com/" target="_blank"><img src="http://i46.tinypic.com/xp4sna.jpg" border="0" alt="Image and video hosting by TinyPic" /></a>

Team Maxon:
<a href="http://konusankitaplarileblogturu.wordpress.com/" target="_blank"><img src="http://i46.tinypic.com/5ciu5y.jpg" border="0" alt="Image and video hosting by TinyPic"></a>

Yorum Gönder