BATTLESHİP (2012)




Evet, daha önce söz vermiştim bir sonraki yazım için ama heyecana kapılıp araya bir Arrow sıkıştırıverdim. Şimdi, kararlaştırdığım gibi size bu filmi yorumlayacağım.



Öhöm… öncelikle filmi çok beğendiğimi ve izlemekten zevk aldığımı belirtmek isterim. Tek üzüntüm Alexander Skarsgård’ın –ki onu en iyi True Blood’ın Eric'i olarak tanıyoruz- filmin başlarında ölmüş olması. Onu daha çok görmek ve göz bayramı etmek istesem de biliyorum ki asıl karakterimizin efsane olacak kadar iyi olması ve film için ölmesi gerekiyordu. Hıh…ben de True Blood’da bol bol doyarım artık ;)



Film, gayet serseri ve komik bir şekilde başlıyor. Süpermarket bölümünde kahkaha atabilirsiniz. Tabi her güzel şeyin sonu olduğu gibi bu gecenin de bir sonu ve klasik kavgalara şahit oluyoruz. Kavga sonucunda bizim işe yaramaz Alex Hopper abisi Stone Hopper tarafından deniz kuvvetlerine alınır –ki abisi de deniz kuvvetlerinde sevilen, saygın bir kumandandır- ve olaylar başlar.
Film bundan sonra bir süre size Dünya genelinde yapılan ve çeşitli ülkelerin katılımıyla gerçekleşen bir tatbikat tarzı, yanında turnuvaları ve çeşitli kaynaşma aktiviteleri olan bir etkinlik ile oyalıyor. Oyalıyor dediysem de etkinlik içindeki bir maçı gösteriyor. Bizim Alex sevgilisine –sarhoş gecede kalbini kazandığı- hava yapayım derken fos çıkıyor. Tabi sadece bu karakterler gözükmüyor. Akabinde bunlar olurken başka bir yerde ise bize dış Dünya’da bir yere uydu sayesinde mesaj gönderdiğimiz ve bu yerin gezegenimize benzediğini gösteriliyor.
Nihayet gemiler liman alıp yola çıktıklarında o da ne? Dış dünyadan bir cevap geliyor. Dünyamıza birkaç gizemli şey ve son anda uydumuza çarparak en sonunda Çin’e düşen tanımlanamaz şeyler iniyor. Bu gemilerin bazıları denize, bizim denizcilerin oraya düşüyor. Bakması için 3 gemi gönderiliyor: Alex, Stone ve maçtan tanıdığımız çekik gözlü denizcinin gemileri. Tabi bizimkiler oraya varınca karşılarına uzunca bir duvar gibi tanımlayamadıkları bir şey çıkıyor. Bakması için Alex, Rihanna ve bir sahış görevlendiriliyor. 


Bizim deli durur mu? Hemen kurcalıyor, bakıyor ve beklenildiği gibi gizemli şeyi harekete geçiriyor.

Burada Rihanna’ya da değinmek gerekir. Yanılmıyorsam ilk oyunculuk denemesiydi. Çok ahım şahım bir rolü yoktu ama olduğu yerlerde de gayet güzel oynadı. Yer yer laubali ve sinir bir karakter olsa da beğendim ben.


Gizemli şeyler aslında birer gelişmiş teknolojili gemilermiş. İlk başta hareketleri ve savaş teknikleri anlamsız gelse de ileride onların da stratejileri açıklanıyor. Gizemli duvar harekete geçince 3 garip tekerlik vari demir şey harekete geçiyor ve şehre gidiyorlar. Ne işe yaradıklarını ne siz sorun ne ben söyleyeyim Sadece bu değil aynı zamanda bir koruma kalkan vari mavi ışık da harekete geçiyor. Bizim denizcilerin, mesaj gönderilen uydunun adasını ve şehri kapsıyor bu ışık. 


Denizcilerimizin 2 gemisi patır patır gidiyor. İlk düşen ne yazık ki Stone’un gemisi oluyor ve hepsi ölüyor. 


Diğer gemi ise yara alıyor ve sağ kalanlar Alex’in komutasındaki gemiye taşınıyor. Çekik gözlü diye bahsettiğimiz Kaptan Yugi Nagata’da bunların arasında. En başta Alex ile anlaşamasalar da “ölümden kötü değil ya” dercesine güç birliği yapıyorlar ve olaylar daha keyifli bir hal alıyor. Bize uzaydan gelen yabancıların hareketlerini ve Yugi’nin ülkesinin kullanmak istediği gizli ve mantıklı bir taktik öğretiliyor. 


İzlerken bir ara bulmaca çözdüler gibi oldu ve buralarda kısa bir gerilim yaşadık. Ama oldukça zevkliydi. Tabi, sürekli iyi gitmiyor her şey. Gemileri yıkılıyor, bazen kaybediyorlar bazen kazanıyorlar. İnişli ve çıkışlı ilerliyor film bütünüyle. Bu açıdan değişik türleri de yaşatıyor bize. Ben gemimiz battıktan sonra yeni gemiyle yapılan savaşı çooook sevdim. Filmdeki favori sahnelerimde birinci sırada. İkinci ise gemiyi parçalayan 3 demir tekerlek.


Dizi sadece denizcilerimizden ilerlemiyor. Dışarıyı ara ara gösterse de denizcilerden sonra sık sık Alex’in sevgilisi Sam ve hastasının –bacaklarını kaybetmiş bir asker- uydunun mesajını gönderdiği ve uzaylı istilası olan adada yaşadıklarını, denizcilerimize karadan yardım etmelerini gösteriyor. Bu kısım kendini işe yaramaz gören gazi askerimizin yaralı haliyle kendini kabul etmesi ve barışmasıyla da güzel bir mesaj veriyor alttan alttan. Yani Sam, Alex’in sevgili olduğunu belli edercesine deli cesareti atılıyor maceraya.
Film birçok savaş ve heyecanı doruklarda olan sahneleri barındırıyor. Ama benim sevmediğim kısım her şeyin tadı damağında bırakılıp geçilmesi. Bazılarına yeterince uzun gelebilir ama bana yetmedi. Uzaylılar ve geliş amaçları hakkında çok da bir şey öğrenemedik. Birçoğu şey böyle karanlıkta kaldı. Bilmem belki devamını düşündüklerindendir ama devamı yoksa yazık oldu.
Son olarak filmi tavsiye ettiğimi söylüyorum ve umarım izlerken de keyif alırsınız. Bir sonraki yazımda -ki alıntılar olabilir- görüşmek üzere :)


Yorum Gönder