6. GÜN | KAIKEN by JEAN - CHRİSTOPHE GRANGE | YORUM


Herkese iyi akşamlar! :)

Uzuuun bir aradan sonra tekrar kitap yorumu ile karşınızdayım :) Bugün sizlerle tur kapsamında daha önce Video, Ön Okuma ve Çekiliş'ini paylaştığım kitabımızın yorumunu paylaşacağım :D Bu arada, yorumdan önce Ön Okuması'na göz atmak isterseniz buraya tıklayınız... ;)


Tur Takvimi:

24.07.2013

Konuşan Kitaplar Kızlarına Göre Kaiken: Kitap Avcısı




Vaoow... Ne kitaptı ama! O.O Grange her zaman olduğu gibi bize yine muhteşem bir  heyecan yaşattı. Bu adamın tarzı da sert aslında ve pek anlaşamam normalde bu tarzla. Yine de söz konusu Grangé olunca insan ister istemez seviyor. Ve dediğim gibi benim favorim "Kızıl Nehirler"i kesinlikle ama bu kitabı da oldukça iyi! ;) Hele sonu, gerçekten beklemediğim ve üstünde ne düşünebileceğimi tam olarak bilemediğim bir şekildeydi.

Tamam, bir nefes alalım ve kitabımızın konusuna bir göz atalım isterseniz birlikte:

Kitabımız Fransa'nın oldukça karmaşık yerlerinden birinde "bunlar ne yapıyor bu berbat havada dostum?" diye şaşırtan ve merak uyandıran bir şekilde başlıyor. Ve ön okumadan da okuduysanız bizlere oldukça şaşırtıcı bir hikaye vereceğini daha ilk dakikalardan belli ediyor sevgili yazarımız. Tabi bu şaşırtıcılık daha sonra sayfalar ilerledikçe kaybolacağına her geçen saniye daha da artıyor ve sayfaları daha da hızlı çevirmemizi sağlıyor. Üstelik yazarımızın bilgisini konuşturması ve bizi de bilgilendirmeyi unutmaması, tarifleri ve akıcı anlatımı ile kitabımızı bizi kendine sonuna kadar soluk almadan bağlıyor. Ama durun bir dakika! Ben kitabımızın konusundan bahsediyordum :) Görüyorsunuz ne kadar kapıldım kendisine ki soluklanmayı bile unuttum yine ;)

Nerde kalmıştım? Evet, ilk bölümden de anlayacağınız gibi hikayemiz sert polisiye dediğim/dediğimiz tarzdan bir hikaye. Bu nedenle tabi ki operasyonlarının toz pembe bir şekilde bitmesini beklemek oldukça hayal kırıklığı olur. Üstelik baş karakterimiz ve sevgili başkomiserimiz Oliver Passan'da bize bu konuda hiç yardımcı olmuyor. Aslında bizzat bunu kendisi yaratıyor. Sonuç olarak da bize hamile bayanlara ve bebeklere yapılan bu zalimlerin yanında bir de kişiselleşen işin nasıl buralara geldiğini tahmin etmek, merak etmek ve merakla ürettiğimiz her bir tahminimizin birer birer yıkılmasını görmek kalıyor. Ama bu yıkılmalar sizi hiç yıldırmıyor. Aksine kitap boyunca yaptığınız tahminlerinizin tutmaması sizi daha da meraklandırmaya ve "yok artık, daha ne olabilir ki bundan başka?" sorularınızın cevaplarını öğrenmeye itiyor.

Fransız bir başkomiser olan Oliver Passan sadece özel hayatındaki sorunlarla uğraşmaktan çökmüyor şu sıralar. Zira bir de başında oldukça beter bir sorun olan ve oldukça vahşi cinayetlerle uğraşmak zorunda. Aslında cinayetlerin çözümü bir sorun değil, vahşiliği durdurmak için daha fazlası gerekiyor ne yazık ki. Tabi yazarımız bununla kalır mı? Hayır. Aslında tüm bunlar bizi daha karanlık ve daha kötü şeylere yönlendiriyor. Bir cinayet ve boşanma sorunları olarak başlayan hikayemiz yavaş yavaş yerini daha kişisel ve bizi okudukça hayretler içinde bırakan, yer yer de öfke krizlerine sokan bir yere götürüyor. Ki ben, ilk başlarda Passan'dan pek hoşlaşmasam da daha sonra gerçekler ve olanlar doğrultusunda onu sevdiğimi farkettim. Sadece onu sevmek değil elbet, onu anladıkça ve saklanan sırları gördükçe onun yanında yer alarak oan destek oldum. Ve bu nedenledir ki sonunun tatmin etmediğine şu andan karar vermiş bulunuyorum! :D Sizce Passan, çok sevdiği, iki çocuğunun annesi ve hayatının aşkı olduğuna inandığı karısı Naomi'nin karanlık sırlarını ve onun yüzünden başlarına gelenleri öğrenince ne yapacak? Kaçanı kovalayacak ve kendine ait olanı bulabilecek mi? Bu sır perdesini araladıktan sonra öğrendikleri ile başa çıkıp, Naomi'yi katilden önce yakalayacak ve onu kurtarabilecek mi? Hepsi ve daha fazlası için kesinlikle bu kitabı kaçırmayınız! :)

Kitabımız ana karakterlerine ve çoklu anlatıma oldukça güzel yer vermiş ama yan karakterler konusunda keşke başlarda durduğu gibi üzerinde durabilseymiş diyorum. Kitabı okudukça yazarımız diğer karakterlere daha az yer vermeye, bizi Passan'ın ve Naomi'nin bakış açılarından anlatarak onların iç dünyasına yönlerdirmeye götürüyor. Bu güzel ama keşke başlarda farklılığıyla oldukça sevdiğim Fifi ve birkaç karakteri de daha fazla yakından tanıyabilseydim diyorum :)

Bunun dışında ise benim kafamı meşgul eden bir durum olmadı. Zira kitap olayları ve dahasıyla beni sürüklediği için ondan başka bir şey düşünemez oldum zaten :D Son olarak da eğer siz de Fransa'yı hissetmek ve Japonya'ya da yolcuk yapmak, ayrıca bu kültürleri öğrenirken oldukça karanlık ve ustalıkla gizlenmiş bir sır yüzünden yaşanan muhteşem bir polisiye okumak istiyorsanız kesinlikle Kaiken'i bir denemenizi tavsiye ederim ;) Hoş, söz konusu Grangé olduğu için ben tavsiye etmesem bile siz çoktan göz koymuşsunuzdur! :)

Herkese iyi akşamlar ve turumuzun son gününde diğer duraklarımızı da ziyaret etmeyi unutmayınız. Sevgilerle... :)

a Rafflecopter giveaway

Yorum Gönder