KAN KIRMIZISI AYIN ALTINDA (UNDER the BLOOD RED MOON) by MİNA HEPSEN




Spoilerın şiddetlisini içerebilir dikkat!
Tanıtım:
Başkalarının düşüncelerini okuma yeteneğine sahip olan Angelica Shelton Belanov, bir gün Londra'da sosyetenin kaymak tabakasının düzenlediği bir davete katılır.

Ancak bu tatsız ve sahte kalabalığın ortasında gürültülü düşüncelerin âdeta saldırısına uğrayan Angelica, teselliyi esrarengiz görünümlü, oldukça yakışıklı bir yabancının arkadaşlığında bulur: Prens Alexander Kourakin.

Diğer erkeklere pek benzemeyen Prens Alexander'ın Londra'da bulunma nedeni ise davet değil, vampirlere ait Doğu Klanı'nın lideri olarak, gücünü yitirmekte olan türünün geleceğini tehdit edenleri ortadan kaldırmaktır.


Kitap, tarihçi bir vampirin, savaşçı ve yakışıklı klan lideri vampirimizin yaptığı bir savaşı anlatması ile başlıyor. Kitap yazarı İstanbul’da doğmuş ve bir ara İstanbul’a okumaya geldiği için kitapta yer yer biz Türklerle ilgili şeylere yer verebiliyor –kütüphanedeki Türk halısı, savaşlar, iyi kötü olaylar gibi… Sadece bu değil elbet. Kitap eski bir dönemde geçtiği için Osmanlı-Rus savaşı çok kısa gözüküyor ya da vampirlerin doğu klanı lideri Sadrazam İsmail bolca gözüküyor. Okurken şaşırmıştım bu duruma çünkü konusuna bakarak almıştım. Yani ne yazarı ne de bu şaşırtıcı Türk olaylarını biliyordum. Olsun hoşuma gitti hem de komik buldum bu olayı. Okuduktan sonra yazarın bunun devamı gibi gözüken diğer kitaplarını almaya da karar verdiğimi ekleyeyim.


Kitaptaki karakterlerin her biri hoşuma gitti. Kızımız ve Mikhail arasındaki o güzel kardeşlik bağı kıskandıracak cinstendi. Angelica ve kardeşi sık sık tartışsalar da bunlar tatlı çekişmelerden ibaret ve kitaba hoş bir hava katıyor. Kızımız çokça okuyan biri olduğu için gayet kültürlü, hali vakti yerinde olduğu için öyle koca bulup evleneyim derdinde olmayan, bu yüzden de sosyetede soğuk nevale gözüyle bakılan güzeller güzeli bir kız. Ahh eklemeden olmaz kendisi aynı zamanda Rus prensesi. Bir gün talihsiz bir olay sonucu bir süre sonra servetinin tükeneceğini öğreniyor. Kardeşinin kalp rahatsızlığı olduğu için bu olayı tek başına çözmek zorunda kalıyor. En sonun da çareyi evlenmekte buluyor. Bunun için de sevmediği balolara katılmayı göze alıyor. Unutmadan kızımız zihin okuyabiliyor. Siz de o adi soyluların zihnini okuduğunuzu ve onlardan biriyle evlenmek zorunda kaldığınızı düşünsenize!

Alexander ise vampir cinayetleri işleyen birinin peşinde olduğu için Londra’ya gelmiş vampirlerin kuzey klanının lideri. Kendisi tahmin edileceği üzere çok yakışıklı, becerikli ama bir o kadar da gülmeyi unutmuş hüzünlü bir prens. Vampir katili bulmak için o da balolara katılıyor ve kendisinde de olan yetenekle kızımızla zihinsel iletişime geçiyor. Kızımız da kendi gibi birini bulunca hemen seviniyor ama aslında dünyadan haberi yok zavallımın. Bilmiyor ki kendisi gibi olanlar insan değil.

Bu ilk etkileşim ve merak bizi heyecanlandırsa da ne yazık ki yazar yavaş ilerliyor ikilimiz konusunda. Bunun nedeni de araya cinayetlerin, araştırmaların, birbirini tanımanın, gerçeklerin farkına varmanın vs. girmesi. Ama bunlar bile benim çıldırmamı engellemedi. Bazen böyle doyumsuz oluyorum işte. Kitap ilk başta aşk kitabı gibi gözükse de içinde gizem, macera mevcut. Bu bağlamda doyurucu ve güzel bir kitaptı. Kitapta bazı şeyler karanlık olarak gözüküyor ve tahminleriniz yanlış çıkıyor –en azından benimki öyleydi. Ama sonlara doğru şüphelerim haklı çıktı. Yine de şaşırmaktan kendimi alamadım.

Kutsanmışlar diye bir konu vardı. Yavaş yavaş ve güzel bir şekilde size açıklıyor olayı ama sonunda tahmininiz gene ters tepiyor, ağzınız yerlerde geziyor. Çünkü ben hep diğer türlü düşünmüştüm. Diğer türlüsü ne mi? Alın okuyun. Hep hazıra konmak olmaz. Eminim siz de benim gibi düşüneceksiniz.

Kitap başkalarının ve hatta katilimizin gözünden de anlatım içerdiği için okumaktan keyif alacağınızı umuyorum. Özellikle de benim gibi herkes ne düşünüyor, o ne yaptı, olay ne, neler oluyor şu hayatta??? tarzı biriyseniz. Yan karakterlerin gözünden anlatımlara çok sık olmasa da yer verildiği için onları da seviyorsunuz. Kendimden biliyorum hani ;)



“Onunla sen konuş, James. Yeşil elbisesi ve etkileyici mavi gözleri olan kız.”
“Alexander bu imkansız. Bu kızı gören bir daha nasıl unutabilir ki?”


“Lord Anthony’i yanıma getirmekle ne yapmaya çalıştın ?”
“Ne demek istiyorsun sevgili kardeşim. O sadece iyi bir arkadaşım.”
“Gerçekten mi? O halde sana onunla ilgili birkaç soru sormamın bir sakıncası yok.”
“Elbette.”
“Londra’da evi var mı?”
“Tabii”
“Sanırım, iyi bir aileden geliyor. Su yüzüne çıkacak bir skandalı yok değil mi?”
“Bildiğim kadarıyla yok.”
“Bir kır evi de var şüphesiz?”
“Evet”
“Büyük bir ahır?”
“Evet”
“Büyük bir servet?”
“Çok büyük.”
“Ve sen onunla dün tanıştın?”
“Evvelsi gün… Sen! Vay haspa!” Mikhail güldü.


“Senden kurtulamayacak mıyım ben?”
Angelica, tam gülü kesmek üzereyken donup kaldı. Elbisesinin ayak bileklerine inen kıvrımlarında hafif bir esinti hissetti. Şu ana kadar sadece zihninde duysa da bu sesi tanıyordu.
Hayır, bu kişi, o esrarengiz adam olamazdı.
“Beni görmezlikten mi geliyorsun?” Adamın sesindeki şakacı ifade, nefesinin kesilmesine neden oldu.


Adamın yüzündeki ifadeden Angelica’nın sözlerine aldırmadığı belliydi. Kendini beğenmiş, kaba adam! Kafasına bir tava yemeyi hak etmişti!


Margaret’ın yanlarına yaklaştıkları sırada Alexander yumuşak bir sesle, “Angelica?” dedi.
“Evet?”
“Çok güzelsin.”

Ben okurken keyif aldım umarım siz de alırsınız ve alıntılarda sizi cezbedebilmiştir. Sevgilerle ;)

Yorum Gönder