NEPTÜN'ÜN OĞLU (SON of NEPTUNE) by RICK RIORDAN | OLİMPOS KAHRAMANLARI SERİSİ 2
Etiketler:
kitap
Tanıtım:
Denizler tanrısı Poseidon'un oğlu Percy Jackson, uzun bir uykudan
uyanıyor ve aniden kendini yılan saçlı iki kadınla yüz yüze buluyor.
Sorun şu ki, bu yaratıklar ölmek bilmiyor.
Ancak bu, Percy'nin sorunları arasında belki de en önemsizi. Çünkü Percy gizemli bir yaşlı kadın tarafından bir kampa götürülüyor. Melezlerle dolu bir kampa. Percy'nin hayatında ilk defa gördüğü bir kampa. Ne yazık ki Percy geçmişinden yalnızca tek bir kişiyi hatırlıyor: Annabeth.
Kesin olan bir şey var ki, Percy'nin daha yapacak çok işi var. İki yeni melez arkadaşı Hazel ve Frank'le birlikte, bugünedek hiç görmediği kadar ağır bir görevle karşı karşıya:
Yediler Kehaneti.
Bu yolda başarısız olurlarsa zarar görecek olan tek şey kamp değil ne yazık ki. Tehlikede olan, Percy'nin eski yaşamı,tüm sevdikleri, tanrılar ve elbette ki tüm dünya...
Ancak bu, Percy'nin sorunları arasında belki de en önemsizi. Çünkü Percy gizemli bir yaşlı kadın tarafından bir kampa götürülüyor. Melezlerle dolu bir kampa. Percy'nin hayatında ilk defa gördüğü bir kampa. Ne yazık ki Percy geçmişinden yalnızca tek bir kişiyi hatırlıyor: Annabeth.
Kesin olan bir şey var ki, Percy'nin daha yapacak çok işi var. İki yeni melez arkadaşı Hazel ve Frank'le birlikte, bugünedek hiç görmediği kadar ağır bir görevle karşı karşıya:
Yediler Kehaneti.
Bu yolda başarısız olurlarsa zarar görecek olan tek şey kamp değil ne yazık ki. Tehlikede olan, Percy'nin eski yaşamı,tüm sevdikleri, tanrılar ve elbette ki tüm dünya...
Ait olduğu serinin ikinci kitabıdır.
Percy, Percy, PERCY! *.*
Yehet! Sonunda uzun bir aradan sonra Percy ile başka bir maceraya daha atılma fırsatını yakalıyoruz ve tabi bu arada bol bol da hasret gideriyoruz. Ama ne yazık ki bu kitap tam Percy'nin formunu yansıtmadı bana, tabi sonundaki o savaş yerini saymazsak ;) Ki böyle olması da son derece doğaldı çünkü kitapta yeni tanıştığımız ve serimizin devamında başrollerden olacak iki melezimiz vardı. Yani yazarımız tamamiyle haklı sebeplerle Percy'i diğer ikisine göre bir adım geri tutsa da bu kesinlikle ne kitabı bir nefeste okumanızı ne de aldığınız zevki etkiliyor. Yani sevgili yazarımız bize her zamanki gibi entrikalı, sinir seviyemizi arttıracak ama yanında da yer yer bolca güldürecek yer yer bolca keyif aldıracak, yeri geldiğinde yüreğimizi ağzımıza getirecek yeri geldiğinde de savaş çoşkusuyla doldurup taştıracak muhteşem bir kitap daha yazmış :) Sıradaki kitabı okumak için sabırsızlanıyor, içimdekileri sizlerle paylaştıktan sonra tekrar Olimpos dünyasına girmek için çok şiddetli bir istek duyuyorum!
Tamam, bir nefes alalım ve serimizin bu kitabında yazarımızın neler anlattığına bir göz atalım:
Kitabımız biricik ve en sevdiğimiz melezimiz Percy'nin gorgonlardan kaçarak Roma Kampı'nı aramasıyla başlıyor. Yosun Kafa'mız kaçarken aynı zamanda bize neler olduğundan, 8 ay boyunca bir uykuda kaldığından ve neden kampa gittiğinden kısaca bahsediyor. Ve tam kampa yaklaştığı sırada da önce gorgonlarla sayısız kez daha çarpışıyor daha sonrada evsiz bir hippi sandığı Juno/Hera'yı kampa taşıyor. Sonra mı ne mi oluyor? Percy Juno sayesinde kampa taşınıyor ve kendi kampından oldukça farklı olan bu kampa kendini kanıtlaması gerektiğini farkediyor. Çünkü kampta Neptün'ün pek de sevilmiyor -_- Ama tabi burda bizim Yosun Kafa'dan bahsettiğimizden kampa alışması ve kendini kanıtlaması sadece bir antremana kadar sürüyor. Sonrasında da geçmişiyle ilgili nedenlerle kampta kalması gerekse de her zamanki kahramanlığıyla kampı, Ölüm'ü ve tüm Dünya'yı kurtarmak adına kampa ilk geldiğinde kendisini kurtaran ve ona sıcak davaran Hazel-Frank ikilisiyle bir göreve çıkıyor.
Tabi göreve çıkarlarken kampta uzun bir süre geçirdiklerinden daha en başlarda hemen göreve çıkmalarını beklemeyin. Çünkü kitabımız tıpkı ilk kitap başlarda yeni kahramanlarımızı tanıtıyor bir de üstüne ilk defa gördüğümüz Roma Kampı hakkında bizi bilgilendiriyor. Tabi bu süreçleri yine üç farklı karakterimizin bakış açısından okuyoruz. Sadece süreçleri de değil, yazarımız bir çok kez Hazel ve Frank konusunda geçmişe dönüşler yapıp bizi bu zamandan kopararak onları anlamamızı, daha yakından tanımamızı sağlıyor. Yine de ne yalan söyleyeyim her seferinde Percy özlemimden dolayı Percy gelene kadar kitabı daha hızlı okuduğum da bir gerçektir :) Öhhöömm, devam edersek... Yeni kahramanlarımızın geçmişleri, özellikle de Hazel'inki o kadar şaşırtıcı ki son ana kadar hep bir "neler olacak, ne olur bir şey olmasın" istekleriyle ve içimizde bir korkuyla okuduğumuz doğrudur. Bu da bizi bir nefeste okumaya teşvik eden bir başka sebep oluyor. Ama asıl keyfi kesinlikle son iki savaşta alıyor ve finaldeki iki savaşta alıyoruz. Ki bir kaç yerde yüreğimin olacakları bilmeme rağmen ağzıma geldiği doğrudur ^.^ Peki sizce kahramanlarımız görevlerinden sağ dönebilecek mi? Yosun Kafa kaybettiği hafızasını tamamiyle hatırlayabilecek mi? Hazel ve Frank'in özel durumları ne olacak, Ölüm'ün onlarla ilgli planı ne? Kahramanlarımız Alaska'daki görevi tamamlasalar bile zamanında kampı kurtarmayı başarabilecekler mi? Peki ya Yunan melezlerimiz onlar nerede ve geldiklerinde neler olacak? Hepsi ve daha fazlası için hiç hız kesmeden ilk kitaptan sonra kesinlikle bu kitabımızı da okumalısınız. Bir de Percy özleminiz depreştiyse kesinlikle nasıl bittiğini ve diğer kitaba geçtiğinizi anlayamayacaksınız bile! :D
Diğer yorumumda olduğu gibi bu yorumda da yeni melezlerimizi tanımaya devam:
Hazel, ilk baştan beri sevdiğim biraz sevimli biraz hüzünlü ve sırları olan bir kız oldu. Onun kızmından okurken gördüğümüz geçmişi bizi hem üzüyor hem de oldukça sinirlendiriyor. Ama kitabın sonuna gelip tüm yaşadıklarından sonra olduğu kişiye görmek sizi mutlu ediyor. Ki benim onun hakkında en gurulandığım nokta annesi konusunda oldu -okuduğunuzda o kısmı anlayacaksınız ;) Kimse onun yaptığı şeyi kolaylıkla yapamazdı kesinlikle.
Frank, onu ilk başta okuduğumda açıkçası bana hiç de o kadar sevebileceğim ya da farkındalığımda olacak bir karakter gibi gelmemişti. Ama onun ağzından okuduğumuz birkaç bölüm sonra onu anlamaya, geçmişini gördükten sonra da sempati duymaya başlıyoruz. Yine de kitap sonundaki savaşlara kadar, her ne kadar kitap boyunca kahramanlık gösterse de, ondan çok da etkilenmiyoruz. Ama o savaşlar ve hemen öncesindeki aile sırrının ortaya çıkması sonrasında söyleyebildiğimiz tek şey; cool! :D
Percy, onun hakkında ne desem az kalır ki ondan sadece bu kitaptaki haliyke bahsedeceğim. Diğer türlüsü için zaman ya da blog yetmez bence ;) Kitabın ilk başlarından beri her zamanki o kahraman ve lider havası hissedilse de Rick Amca onu diğer karakterler için bir adım geride tutuyor ve Hazel ile Frank'in kendilerini keşfetmesine, bu yolda da Percy'nin onlara yardımcı ve yol gösterici olmasına izin veriyor bence :) O nedenle son iki savaşa kadar onda bir durgunluk sezsek de sonradan kopup gidiyor ve "tutabilene aşkolsun!" demek düşüyor bize :D
Gelelim nelerden hoşlanmadım kısmına... açıkçası Melez Kampı'na çok alıştığımdan mı ne Roma Kampı'nı çok da sevemedim. Özellikle yazarımızın orada öyle bir karakter yaratmış ki onu gördüğümde boğazına yapışasım ve o gereksiz sesini kesesim geliyor. Öyle bir nefret yani, hrrr! Tabi bir de Reyna konusunu var, onun hakkında tam emin olmasam da bir sonraki kitap da nedense beni sinir edeceği hissine kapılıyorum. Ahh en önemlisi, neden melezler bu kadar acılı bir geçmişe sahip olmak zorunda. Zira Hazel ve Frank konusunda geçmişlerini veya Ölüm'le konuşmalarını okurken sık sık gözlerim doldu T.T Bir de bir iki yerdeki yazım hataları arada hızımı kesti, onun dışında da bir sorunum yoktu :)
Peki neleri sevdim... bu kısım da saysam bitmez kesinlikle ama bir yerden başlarsak bu kamptaki ilk savaş talimi olur. Yosun Kafa neye elini atsa görkemleşiyor cidden! Arkadaşlarıyla birlikte kazandıkları o ilk zaferin tadı kesinlikle ayrıydı. Onun dışında dialoglar her zamanki gibi muhteşemdi, sık sık kendimi gülerken hatta yüksek sesle kahkaha atarken buldum :D İlk başta dinamikleri farklı bir grup olduklarından yadsıdım ve kitap sanki daha yavaş, haraketsiz geçiyor gelse de bu çok kısa sürdü. Sonrasında da zaten hızla koptu gitti. Ama beni asıl şaşırtan ve heyecanlandıran kısım, sanki bizim Yosun Kafa daha güçlenmiş daha iyi olmuş gibii geldi. Yani ne bileyim böyle su ve buz kasırgaları derken gözüme daha havalı gözüktü. Hoş Kronos'la savaşıp yendikten sonra nasıl daha havalı olur derken bir de anti Neptün gigantını yendi ve ağzımızn payını aldım :) Bir de kitapta keşke babasıyla iletişim kursa diye düşündüm ama hiç olmadı, umarım bir sonraki kitapta olur. Onların baba-oğul konuşmaları nedense oldukça hoşuma gidiyor ^.^
Serimizin ikinci kitabının da sonuna geldik, bir sonraki kitabımıza kadar hem kendinize hem de kitaplarınıza iyi bakın :) Bu arada eğer ilk kitabın yorumunu okumadıysanız aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz... ;)
Yorum Gönder