REVOLUTİON by NBC




Tanıtım:
NBC'nin, hatta belki de sezonun en iddialı gelen dizisi olan Revolution, kıyamet sonrası hikayeyi işleyen bir yapım. Bilinmeyen bir nedenden dolayı dünyadaki bütün enerji kaynaklarının çalışması durur ve ondan sonra tam bir kaos yaşanır. Dizi bu bilinmeyen enerji kaybının üzerinden 15 yıl geçtikten sonraki dram ve macera dolu yılları anlatır.
Arkasında da Supernatural'ın yaratıcısı Eric Kripke ve J.J. Abrams var.


Pilot bölümden diziye upuzun bir bakış…

Dizi tanıtımı izleyenlerin de bildiği bir şekilde başlıyor. İlk başta Ben ile ailesini görüyoruz ve ailenin amcasını. Tabii amca onlardan uzak bir yerde. Ben ve karısı olacaklardan haberdar gibi. Peki ne mi olacak? Biz daha soramadan yanıt geliyor. Tüm Dünya’da güç kaynakları kapanıyor, çalışmayı durduruyorlar. İnsanlar ise ne olup bittiğinin farkında değil ve merak içindeler. Uçaklar düşüyor, çığlıklar kopuyor, en sonunda da tüm Dünya’nın karanlığa gömüldüğünü görüyoruz. Bundan sonra ise dizi bizi kesintiden 15 yıl sonrasına götürüyor.

DOĞAÜSTÜ (SUPERNATURALLY) by KİERSTEN WHİTE





Tanıtım:

Çevirmen: Barış Emre Alkım

Normallik hakikaten bir yere kadar!

Evie o çok istediği normal yaşama nihayet kavuştu! Ama sıradan olmanın, nasıl denir, biraz sıkıcı olduğunu görmek üstünde soğuk duş etkisi yapmadı değil.

Uluslararası Paranormal Tecrit Ajansındaki günlerini mumla arar olmuştu ki yeniden onlar için çalışma fırsatı çıktı karşısına.

Tüm şu normallikten biraz olsun uzaklaşmaya öyle ihtiyacı vardı ki...

Ama birbirinden beter görevler üst üste geldikçe, Evie doğru tercihte bulunup bulunmadığını sorgulamaya başladı. Eski peri erkek arkadaşı Reth onun geçmişiyle ilgili korkunç gerçekleri ortaya çıkardıkça, periler arasında kızışan savaşın bütün doğaüstü dünyayı bir kaosa sürükleyebileceği belli oldu. Herkesin peşinde olduğu şey neydi peki?

Evie'nin ta kendisi!



Gerisi spoiler söylemedi deme!


Kitap, o çok özendiği normal lise hayatı için ruhunu dahi satmaya dünden razı olan ama kavuştuğu bu hayattın pek de umduğu gibi olmadığını gören kızımın yaşadığı zorluklarla başlıyor. Ama sakın sanmayın ki hep dırdır edip sıkıyor. Hayır, aksine sizi başta kandırsa da sonra hoooop tekrar bir aksiyona atıyor. Akabinde takip eden olaylarla sizi heyecanlandırıyor ama istediğiniz o maceraları ne yazık ki bulamıyorsunuz. Yani kitapta biraz ilerlemeden bulamıyorsunuz. Çünkü siz onlardan önce etraftaki garipliklere kafa yoruyorsunuz. “Bir şeyler oluyor, olacak, ne bu ya böyle, bana da söyleyin” diye sızlansanız da merakınızı uzunca bir süre gideremiyor ve kendinizi yediğinizle kalıyorsunuz.

KAN KIRMIZISI AYIN ALTINDA (UNDER the BLOOD RED MOON) by MİNA HEPSEN




Spoilerın şiddetlisini içerebilir dikkat!
Tanıtım:
Başkalarının düşüncelerini okuma yeteneğine sahip olan Angelica Shelton Belanov, bir gün Londra'da sosyetenin kaymak tabakasının düzenlediği bir davete katılır.

Ancak bu tatsız ve sahte kalabalığın ortasında gürültülü düşüncelerin âdeta saldırısına uğrayan Angelica, teselliyi esrarengiz görünümlü, oldukça yakışıklı bir yabancının arkadaşlığında bulur: Prens Alexander Kourakin.

Diğer erkeklere pek benzemeyen Prens Alexander'ın Londra'da bulunma nedeni ise davet değil, vampirlere ait Doğu Klanı'nın lideri olarak, gücünü yitirmekte olan türünün geleceğini tehdit edenleri ortadan kaldırmaktır.


Kitap, tarihçi bir vampirin, savaşçı ve yakışıklı klan lideri vampirimizin yaptığı bir savaşı anlatması ile başlıyor. Kitap yazarı İstanbul’da doğmuş ve bir ara İstanbul’a okumaya geldiği için kitapta yer yer biz Türklerle ilgili şeylere yer verebiliyor –kütüphanedeki Türk halısı, savaşlar, iyi kötü olaylar gibi… Sadece bu değil elbet. Kitap eski bir dönemde geçtiği için Osmanlı-Rus savaşı çok kısa gözüküyor ya da vampirlerin doğu klanı lideri Sadrazam İsmail bolca gözüküyor. Okurken şaşırmıştım bu duruma çünkü konusuna bakarak almıştım. Yani ne yazarı ne de bu şaşırtıcı Türk olaylarını biliyordum. Olsun hoşuma gitti hem de komik buldum bu olayı. Okuduktan sonra yazarın bunun devamı gibi gözüken diğer kitaplarını almaya da karar verdiğimi ekleyeyim.

ÖLÜMCÜL OYUNCAKLAR SERİSİ by CASSANDRA CLARE



Bu bir alıntılar yazısıdır!


Bu seriyi de okuyalı uzun zaman oldu. Baya güzel bir seri, yazar gerçekten çok hoş bir dünya oluşturmuş. Üstelik yan serisi de güzel. Yazar, kendine bir alt yapı hazırlamış ve onları alıp yan seri - bence ise ortak ürünleri kullanarak yer, zaman ve mekan değişliği yaparak yeni karakterle yeni dünyalar kuruyor. Ha şimdi sıkar ama o ya ne öyle kendini tekrar, derseniz bence hiç de sıkmıyor bile. Yazarın dili, anlatımı, tasvirleri, dünyası ve karakterleri muhteşem. Hele esprileri gerçekten komik. Nerede okudum hatırlamıyorum ama bir yerde günümüzde yazılan karakterlerin hep komik, şakacı, zeki, cesur vs. gibi özelliklerin hepsini bulundurduğunu ve bunun zorlama olduğunu söylüyordu bir arkadaş. Bence de haklı! Bir yazıyorlar neymiş espri neymiş mükemmellik abidesi… hadi canım. Ne komikliği var ne de bir zekiliği. Ama bu seride öyle bir şeye rastlamadım daha. Espriler gerçekten komikti ve karakterler gerçekten konuya göre doğaldı.

Tabi ki de seri de sevmedik yön var. Kız –evet, gene kız baş karakter- ve ondan da beter en iyi arkadaşı. Tamam ikisini de seviyorum ama bazen biri öyle salaklık yapıyor ki öldüresim geliyor ama olsun bu seri böyle güzel. Yani kusurları bile bence sevimli kılıyor –ya da ben pembe gözlükle geziyorum- :) Her bir karakter ayrı bir sevimli. Baş erkek karakterimizin sürekli sözleri yanlış söylemesi ve doğrusu bu diye diretmesi de ayrı bir hava katıyor bence hem kitaba hem ona.  Hele kitapların sonları beni benden alıyor yana yakıla diğer kitabını aratıyor. Kadın sanki oturmuş eski Türk filmleri izlemiş gibi karakterlerin yaşadıkları çileler de cabası hani. Hayır o da değil kadın psikopat kendi de ağlıyor ama o sonu öyle yazıyor. Gel de katil olma ;)

Neyse ben bu yazıya aslında kitapları özetlemek değil de onlardan beğendiğim komik ve güzel bölümleri paylaşmak için başlamıştım ama seri o kadar dolu ki bir başladın mı gidiyor valla. Bir de okuyacak olanlardan ricam filmine bakmayın ya da oradaki karakterlerin resimlerine. Kesinlikle kitapta her şey daha muhteşem ve bence filmle karakterler görsel olarak uyuşmuyor. O nedenle önce kitap dilerseniz sonra film için zaman ayırın.  Sözü çok uzatmadan alıntılarıma geçeyim bare:



“Şey. Canın isterse başını pencereden uzatıp dilini çıkarabilirsin.”
Luke güldü. “Ben bir kurtadamım, av köpeği değil.”
Kemikler Şehri


“Dostunu yakınında tut ki gece gizlice düşmanının evine gidip posta kutusuna kusman gerekirse arabayı kullanacak birileri olsun.”
Düşmüş Melekler Şehri


Alec şaşkın gözlerle baktı. “Yedi yüz yaşında mısın?”
“Şey” dedi Magnus, “aslında sekiz yüz ama göstermiyorum. Her neyse, konuyu saptırma konu şu ki…”
Camlar Şehri


“Yüzde doksan emindim.”
“Anlıyorum” dedi Clary.
Bunu söylerken ses tonunda bir şeyler olmalıydı, çünkü Jace dönüp ona bakmıştı. Clary’nin eli Jace’in yüzünde patladı ve Jace arkaya doğru hafifçe savruldu. Jace elini yanağına götürürken acı duymaktan çok şaşırmış gibiydi. “Bu da ne içindi böyle?”
“Diğer yüzde onluk kısım içindi” dedi Clary.
Kemikler Şehri


 "Biliyor musun, daha önce İsabelle’le konuşurken aklıma bir şey geldi. Ona pencereden atlamamasını, atlarsa ölebileceğini söyledim.”
Jace başıyla onayladı. “Tam bir abi tavsiyesi.”
“Ama sonra bunun senin için geçerli olup olmadığını merak ettim. Yani, yaptığın bazı şeyler… Neredeyse uçuyordun. Bir binanın üçüncü katından atladığını ve yere bir kedi gibi indiğini ya da yerden çatıya zıpladığını…”
“Başarılarımı sıralaman gerçekten gurur verici Alec. Ama ne anlatmaya çalıştığını anlayamadım.”
“Demek istediğim şu ki bu hapishanenin dört duvarı var, beş değil.”
Jace ona dümdüz baktı. “Yani geometriyi günlük hayatımızda kullandığımızı anlatırken Hodge yalan söylemiyordu. Haklısın Alec. Bu kafesin dört duvarı var. Eğer sorgucu ikisiyle giderse, ben…”
“Jace!” dedi Alec sabrı taşarak. “Demek istediğim, bu kafesin çatısı yok! Seninle tavan arasında hiçbir şey yok!”
Jace başını kaldırdı. Kirişler o kadar yüksekti ki gölgelerin arasında görünmüyordu. “Sen delisin.”
Küller Şehri



Kitaplar hakkında daha geniş bir inceleme yapar mıyım bilmiyorum ama şimdilik bu kadar ve okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Sanırım pek sevgili(!) yayınevi TÜYAP’ı bekliyor beşinci kitap için. Siz de şimdi okursanız çıkana kadar beklemenin keyfine varırsınız… Sevgilerle :)



PARANORMAL (PARANORMALCY) by KİERSTEN WHİTE





Tanıtımı: 
Çeviri: Barış Emre Alkım
Normallik de bir yere kadar…
Evie her zaman normal, sıradan bir genç kız olduğunu düşünmüştür. Gerçi Uluslararası Paranormal Tecrit Ajansı için doğaüstü yaratık avlıyor, en yakın arkadaşı bir denizkızı, eski erkek arkadaşı doğaüstü bir yaratık, şimdi bir biçim değiştirene aşık olmak üzere ve yeryüzünde paranormal yaratıkların o büyüleyici dış görünüşlerinin arkasında yatan bütün çirkinlikleri görme yeteneğine sahip nadir insanlardan biri ama... Olsun, o normal bir genç kız olduğunu düşünüyor.
Ancak Evie şimdi tüm paranormal yaratıkların yok oluşunu haber veren korkutucu bir kehanetin tam ortasında yer alıyor. Ve tüm paranormallerin kaderi onun elinde. Biiip!



Spoiler içerir benden söylemesi sonra sızlanmayın!!!

Daha ilk sayfalardan güldürmeye başlıyor. Gerçekten komik bir kitaptı. Kız desen hem bencil hem salak ama olsun bolca güldürüyor bence.

GRİNİN ELLİ TONU (FİFTY SHADES OF GREY) by E.L. JAMES




Kendileri bir çok yerde yorumunu gördüğüm ve çoook satsafası yapılan bir serinin birinci kitabı olurlar. Peki nasıldı bu kadar reklamı yapılan, herkesin maçtaymışçasına coşarak anlattığı kitap derseniz hemen yanıtlayayım:

Bana göre bir kere abartıldığı veya reklam edildiği kadar yoktu ama çook da kötü değildi hani. Okurken yer yer fanfiction olmasının etkilerini baya görüyor ve hissediyorsunuz. Eğer Bella’ya sinir oluyorsanız üzülerek söylüyorum ki bu kızımıza da sinir olacaksınız. Hem de neredeyse kitabın %90’ında bu durum böyle. Gerçi arada ataklar yapıyor hani içinde bir şeyler var ama sanki yazar onu belli bir kalıpta, Bella halinde bırakmak için uğraşmış ve susturmuş. Ahh, pardon susturamamış ve bu  potansiyeli gerek içindeki tanrıça haline gerek bilinçaltı haline gerekse e-mail konuşmalarındaki haline bölerek kızımızı tatmin etmeye, onunla bir anlaşma yapmaya çalışmış. Zaten kızı biraz bile seviyorsam bu üç hali içindir bilesiniz :) 

Erkek karakterimize gelince. Sevdim ben bu yakışıklıyı. Zaten sevilmeyecek bir yanı da yok. Herifin Charlie Tango’su var daha ne olsun. -Offf…bize de bunun çeyreği gelmez elin uyduruk kızında neler var- Bizim yakışıklı bir çok özelliğiyle bize Edward’ı hatırlatsa da -piyano gibi- bence ondan daha sevilesi, paylaşmayan ve kararlı bir karaktere sahip kendileri. Bazen afallıyor ama boşa değil. Hayatı ve küçüklüğü çok zorlu geçmiş bu yakışıklımızın. Bu nedenle kızımızla yaşadığı çoğu olay onu geçmişine, acılarına götürüyor ki bunu fazlaca kızımız yapıyor. Okurken kıyamıyor, Ana’ya kızıyorum ama doğru da yapıyor. (İleri ki kitaplara şöyle bir bakınca öyle bir kanıyı vardım da ;) )

Kitap İngilizce haline göre daha anlaşılır olsa da bazı kelimeler keşke İngilizce kalsaydı diyorsunuz. Çünkü onların tüm havası İngilizce olarak var. Ama kitabın bu tip şeylerine bakmadan ve reklamlarını düşünmeden okursanız ortalama bir kitap olduğunu, boş zamanda okunup eğlenecek bir şey olduğunu anlıyorsunuz. (boş zaman derken mesela Anita’mın bir kitabını bitirip bir diğerinin çeviriden gelmesini beklemek gibi) Ben okurken en çok o mesajlardan keyif aldım birçoklarının da sevdiği gibi. Onun dışında da söylenecek pek fazla şey yok. Alıp almamak tamamen size kalmış hani. 


GEÇEN HAFTA POSTACI BANA NELER GETİRMİŞ???




Aslında daha önce siparişleri vermiştim ama elime 18’inde ulaştı. Malum Fifty o zaman çıktı. Ayraçlarım da çok güzel ama bir çoğu elimde zaten vardı hem de birkaç tane birden :(  Peki ben bunların hangilerini okudum şu ana kadar? Sırasıyla:
1-Grinin Elli Tonu
2-Kan Kırmızısı Ayın Altında
3-Paranormal
4-Doğaüstü
Geriye iki kitabım kaldı ama başlamak istemiyorum. Çünkü biliyorum başlarsam biter ve ben kitapsız kalırım. Gene!!!
Şimdilik hoşçakalın. Ehh ben de gidip sizler için okuduklarımı yorumlayayım bakayım ;)

OHHHH BEEEE!!! SONUNDA BENİM DE BİR BLOGUM VAR…



Öncelikle herkese merhaba. Ben de sonunda bir furyadır giden blog dünyasına katıldım.
Yıllardır kitap oku, blog oku, film izle, bazen anime&manga izle derken sanırım artık içimde biriken bir şeyler olmuşku ben de kendi fikirlerimi paylaşmaya karar verdim. Her ne kadar çok blog okusam da bu konuda o kadar tecrübesizim ki… Bu yüzden olur da sürçü lisan edersem affola :) 
Şimdi diyeceksiniz açtın ama bu blogda ne olacak, neyin nesi kimin fesi diye, ne anlatıyor arkadaş alooo!.... Ben de o zaman hemen açıklayayım. Blog da elimden geldiğince size okuduğum kitaplar hakkında yorumlarımı, izlediğim filmler hakkında görüşlerimi, belki ara ara da izlediğim ya da sıkı takip ettiğini bildiğim kişilerden anime tavsiyeleri yapacağım. Aaaa dizileri de unutmamak lazım. Bunun dışında bir şeyler olur mu? Neden olmasın ki.  Olur da aklıma yeni şeyler, çılgınlıklar gelir ben de kaparım gözümü yazarım yazımı :)
Gene çok fazla konuştum. Gidip başka yazılar için hazırlık yapayım. Tabi kitaplara devam arada da…
….Adios….